Allende11
Severmişim Meğer (Dünyada en çok beğenilen 50 şiirden biri)
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedimtoprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
Platonik biricik sevdam da buymuş meğer
meğer ırmağı severmişim
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek
gökyüzünü severmişim meğer
kapalı olsun açık olsun
Borodino savaş alanında Andırey’in sırtüstü seyrettiği gök kubbe
hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Barış’ın
kulağıma sesler geliyor
gök kubbeden değil meydan yerinden
gardiyanlar birini dövüyor yine
ağaçları severmişim meğer
çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkino’da kışın
çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar
kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi
İzmir’in kavakları
dökülür yaprakları
bize de Çakıcı derler
yar fidan boylum
yakarız konakları
Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına
ucu işlemeli
yolları severmişim meğer
asfaltını da
Vera direksiyonda Moskova’dan Kırım’a gidiyoruz Koktebel’e
asıl adı Göktepe ili
bir kapalı kutuda ikimiz
dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak
hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım
eşkiyalar çıktı karşıma Bolu’dan inerken Gerede’ye kırmızı yolda ve yaşım on sekiz
yaylıda canımdan gayri alacakları eşyam da yok
ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır
bunu bir kere daha yazdımdı
çamurlu karanlık sokakta bata çıka Karagöz’e gidiyorum Ramazan gecesi
önde körüklü kaat fener
belki böyle bir şey olmadı
….
çiçekler geldi aklıma her nedense
gelincikler kaktüsler fulyalar
İstanbul’da Kadıköy’de Fulya tarlasında öptüm Marika’yı
ağzı acıbadem kokuyoryaşım on yedi
kolan vurdu yüreğim salıncak buluklara girdi çıktı
çiçekleri severmişim meğer
üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948
yıldızları hatırladım
…
severmişim meğer
gözümün önüne kar yağışı geliyor
ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de
meğer kar yağışını severmişim
güneşi severmişim meğer
şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile
güneş İstanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibi batar
ama onun resmini sen öyle yapmayacaksın
meğer denizi severmişim
hem de nasıl
ama Ayvazofki’nin denizleri bir yana
bulutları severmişim meğer
ister altlarında olayım ister üstlerinde
ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara
ayışığı geliyor aklıma en aygın baygın en yalancısı en küçük burjuvası
severmişim
yağmuru severmişim meğer
ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda yüreğim
beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın
içinde ve çıkar yolculuğa hartada çizilmemiş bir memlekete gider
yağmuru severmişim meğer
ama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları Prag-Berlin treninde
yanında pencerenin
altıncı cıgaramı yaktığımdan mı
bir eski ölümdür benim için
Moskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiye
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
zifiri karanlıkta gidiyor tren
zifiri karanlığı severmişim meğer
kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften
kıvılcımları severmişim meğer
meğer ne çok şeyi severmişim de altmışında farkına vardım bunun
Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir
yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek
NÂZIM HİKMET
19 Nisan 1962
küçük itfaiyeci
Okumaniz bitince isi-gücü birakin ve 10-15 saniye düsünün;bu kadar çirpinmanin sonunda çevremizde bir kisiyi dahi mutlu edemiyorsak bir sorun var demektir.Bazen bize küçük gelen ayrintilar;karsimizdakini ömrünün sonuna kadar mutlu edebiliyor......... Anne, alti yasindaki lösemiyle savasan ogluna bakarken dalip gitmisti. Kalbi, aci içinde olmasina ragmen,kararlilik duygusunun da etkisini hissediyordu.Her ebeveyn gibi o da oglunun büyümesini ve umutlarini gerçeklestirmesini istemisti. Ama bu, artik mümkün degildi. Löseminin buna firsat tanimasi olasi degildi. Oysa o oglunun hayallerini gerçeklestirmesini istiyordu. "Bora! Büyüyünce ne olmak istedigini hiç düsündün mü? Hayatinda neler olmasini diledigin ve hayal ettigin oldu mu? diye sordu. Annecigim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim". Anne, gülümsedi ve.. "Dilegini gerçeklestirebilecek miyiz bir bakalim" dedi. Daha sonra, Ankara'daki itfaiye müdürlügüne gitti ve orada yüregi en az Ankara kadar büyük itfaiyeciler ile tanisti. Ona oglunun sonisteginden söz etti ve oglunun itfaiye arabasina binip sehirde küçük bir tur atmasinin mümkün olup olmadigini sordu. "Bundan daha iyisini de yapabiliriz.Eger oglunuzu Çarsamba sabahi saat yedide hazir ederseniz, onu o gün seref konugu yapar,itfaiyeci kimligine büründürürüz. Bizimle itfaiye müdürlügüne gelir, bizimle yemek yer, yangin söndürmeye gelir. Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Ankara itfaiyecilerinin kirmizi renk üzerine islenmis ambleminin oldugu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botlari ismarlariz. Hepsi Ankara'da üretiliyor." Üç gün sonra, itfaiyeci Bora'yi aldi, ona elbisesini giydirdi, ve hasta yatagindan itfaiye arabasina kadar eslik etti. Bora, itfaiye arabasina kuruldu ve müdürlüge dogru yol almaya basladi. Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Ankara'da tam üç yangin ihbari olmustu. Degisik itfaiye arabalarina, hatta itfaiye Müdürlügünün özel arabasina da binmisti. Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmislerdi. Hayallerinin gerçek olmasi, gösterilen sevgi ve ilgi, Bora'yi o kadar etkilemisti ki,doktorlarin söylediginden tam alti ay daha fazla yasamisti. Bir gece bütün yasam belirtileri dramatik bir sekilde yok olmaya baslayinca, hiç kimsenin yalniz ölmemesi gerektigine inanan bashemsire, aile bireylerini hastaneye çagirdi. Daha sonra Bora'nin itfaiyede geçirdigi günü hatirladi ve itfaiye müdürlügüne telefon açip Bora'nin bu dünyaya veda ederken yaninda, özel kiyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasinin mümkün olup olamayacagini sordu. Itfaiye Müdürü; "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Bes dakika içinde oradayiz. Bana bir iyilik yaparmisiniz? Sirenlerin çaldigin duydugunuzda, yangin olmadigi anonsunu yaptirabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaslarini ziyarete geldiklerini söyleyiniz. Ve lütfen onun odasinin penceresini açiniz" diye yanitladi. Yaklasik bes dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven tasiyan kamyonet ulasti. Merdiveni açti ve Bora'nin 5.kattaki odasina dogru yaklasti. Tam on dört itfaiyeci Bora'nin odasina tirmandilar. Annesinin izniyle onu kucakladilar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler.Ölümle pençelesen Bora itfaiye müdürüne bakti ve; "ben simdi gerçekten itfaiyeci miyim?" diye sordu. "Bundan süphen mi var Bora?" diye yanitladi müdür. Bu kelimelerden sonra Bora gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapatti. Belki unuttunuz, belki hatirlamiyorsunuz,belki de çok duygusuz, çok kati oldunuz; Ama bilin ki ; HAYAT; SEVGI VE UMUT SAÇMAKTIR. Eger bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapilacak birsey kalmamis demektir... Yok eger doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kiymetini bilin, tüm insanlari sevin ve gerçek sevginizi ortaya koyun. Kininizi unutun LUTFEN.SAYGILAR........
Küçük İtfaiyeci
Okumaniz bitince isi-gücü birakin ve 10-15 saniye düsünün;bu kadar çirpinmanin sonunda çevremizde bir kisiyi dahi mutlu edemiyorsak bir sorun var demektir.Bazen bize küçük gelen ayrintilar;karsimizdakini ömrünün sonuna kadar mutlu edebiliyor.........
KÜÇÜK ITFAIYECI
Anne, alti yasindaki lösemiyle savasan ogluna bakarken dalip gitmisti. Kalbi, aci içinde olmasina ragmen,kararlilik duygusunun da etkisini hissediyordu.Her ebeveyn gibi o da oglunun büyümesini ve umutlarini gerçeklestirmesini istemisti. Ama bu, artik mümkün degildi. Löseminin buna firsat tanimasi olasi degildi. Oysa o oglunun hayallerini gerçeklestirmesini istiyordu. "Bora! Büyüyünce ne olmak istedigini hiç düsündün mü? Hayatinda neler olmasini diledigin ve hayal ettigin oldu mu? diye sordu. Annecigim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim". Anne, gülümsedi ve.. "Dilegini gerçeklestirebilecek miyiz bir bakalim" dedi. Daha sonra, Ankara'daki itfaiye müdürlügüne gitti ve orada yüregi en az Ankara kadar büyük itfaiyeciler ile tanisti. Ona oglunun sonisteginden söz etti ve oglunun itfaiye arabasina binip sehirde küçük bir tur atmasinin mümkün olup olmadigini sordu. "Bundan daha iyisini de yapabiliriz.Eger oglunuzu Çarsamba sabahi saat yedide hazir ederseniz, onu o gün seref konugu yapar,itfaiyeci kimligine büründürürüz. Bizimle itfaiye müdürlügüne gelir, bizimle yemek yer, yangin söndürmeye gelir. Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Ankara itfaiyecilerinin kirmizi renk üzerine islenmis ambleminin oldugu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botlari ismarlariz. Hepsi Ankara'da üretiliyor." Üç gün sonra, itfaiyeci Bora'yi aldi, ona elbisesini giydirdi, ve hasta yatagindan itfaiye arabasina kadar eslik etti. Bora, itfaiye arabasina kuruldu ve müdürlüge dogru yol almaya basladi. Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Ankara'da tam üç yangin ihbari olmustu. Degisik itfaiye arabalarina, hatta itfaiye Müdürlügünün özel arabasina da binmisti. Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmislerdi. Hayallerinin gerçek olmasi, gösterilen sevgi ve ilgi, Bora'yi o kadar etkilemisti ki,doktorlarin söylediginden tam alti ay daha fazla yasamisti. Bir gece bütün yasam belirtileri dramatik bir sekilde yok olmaya baslayinca, hiç kimsenin yalniz ölmemesi gerektigine inanan bashemsire, aile bireylerini hastaneye çagirdi. Daha sonra Bora'nin itfaiyede geçirdigi günü hatirladi ve itfaiye müdürlügüne telefon açip Bora'nin bu dünyaya veda ederken yaninda, özel kiyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasinin mümkün olup olamayacagini sordu. Itfaiye Müdürü; "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Bes dakika içinde oradayiz. Bana bir iyilik yaparmisiniz? Sirenlerin çaldigin duydugunuzda, yangin olmadigi anonsunu yaptirabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaslarini ziyarete geldiklerini söyleyiniz. Ve lütfen onun odasinin penceresini açiniz" diye yanitladi. Yaklasik bes dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven tasiyan kamyonet ulasti. Merdiveni açti ve Bora'nin 5.kattaki odasina dogru yaklasti. Tam on dört itfaiyeci Bora'nin odasina tirmandilar. Annesinin izniyle onu kucakladilar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler.Ölümle pençelesen Bora itfaiye müdürüne bakti ve; "ben simdi gerçekten itfaiyeci miyim?" diye sordu. "Bundan süphen mi var Bora?" diye yanitladi müdür. Bu kelimelerden sonra Bora gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapatti. Belki unuttunuz, belki hatirlamiyorsunuz,belki de çok duygusuz, çok kati oldunuz; Ama bilin ki ; HAYAT; SEVGI VE UMUT SAÇMAKTIR. Eger bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapilacak birsey kalmamis demektir... Yok eger doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kiymetini bilin, tüm insanlari sevin ve gerçek sevginizi ortaya koyun. Kininizi unutun LUTFEN.SAYGILAR........